Üyesi
bulunduğum bir yahoo grubuna yazdığım, 'Kimlik İstemem!' başlıklı
mektubuma dostlardan gelen yanıtlar içinde sevgili Latif Çavdar'ın
yazdığı şu satırlar beni bu sözcüğün izini sürmeye dürtüledi.
Bu geçmişe doğru bir iz sürüsü zorunlu kılıyordu.
Şöyle bitiriyordu mesajını sevgili Latif Çavdar; "Özellikle
oynanan oyunlarda ben kazandım mı, akrabam olan çocuklar bana kürtçe,
'Xuna fıle heyi tede' (fıle kanı var sende) tabii bunlar konuşulurken
ben sen şanslısın diye algılıyordum.Süreç böyle devam ederken 'fıle'
kelimesini büyüklerin konuşmalarında işitince büyüklerime sormaya
başladım, ama her seferinde konuşmaktan kaçınılıyor kimse bir şeyler
anlatmıyordu. Sonunda benim için 'fıle' kelimesini kullanan çocuklar
kelimenin içeriğini anlattılar ve sonunda Babaannemin, Nenesinin Ermeni
olduğunu öğrendim, Neneme sorduğumda bu konuda ser veriyor sır vermiyor
ve bu konuları asla konuşmuyor, nenem halen sağ ve bu konuları halen
asla konuşmaz, yaşanılmış hikayeleri ise yaklaşık 5 yıl önce Nenemin
Hacca gitmesine yakın gelen akrabalarından dinledim öylece kavradım. Ve
halen 'Fıle' kelimesinde aklım, gayri-müslimler için kullanılan bu
kelimeyi çözmeye çalışıyorum."
Bu kelimeyi çözmeye çalışan sadece biz değildik.
İsviçre'de
iken bulunduğum bir toplantıda tanıştığım değerli ahparigim, Sason'lu
Bogos Tovmasyan da, benimle paylaştığı kitap çalışmasının
dokumanlarında, kitabına tam da bu sözcüğün uzun bir açıklamasını
yaparak başlama gereği duymuştu.
Çünkü; ailesinin hikayesini anlattığı bu kitapta sıkça geçecek bir sözcüktür "Fılle".
Aramice'ye kadar dayanıyor koku Falohé-Fılle'nın, Farsca'da da kullanılıyor ama bakın anlamı neymiş:
Falohe= zıraatçı...
Şu
notu da düşmüş kitaba: "Ziraatçılık eskiden, yalnız toprakla uğraşmak
anlamında; buğday, mercimek, darı ekinlerin ekildiği anlamına gelmez,
aynı zamanda ağaç diken ve ağaç budayan anlamına da gelmektedir."
AĞAÇ DİKEN HALK..
O devirde komşuları, özelikle Persler bu sözcüğü Ermeniler için, (Fallohe-Fılle) "Ağaç diken halk" anlamında kullanırlarmış.
Ağaç
dikmenin bu halk için ne kadar önemli olduğunu anlatan, yazarımızın
babasıyla yaşadığı bir anısını okuduğumda Hrant Dink'in bir sözünü
yeniden hatırladım içim burkularak ; "Hazinelerimiz bu toprağin
altındakiler değil, üstündekilerdi."
Sizlerle paylaşmadan geçemeyeceğim bunu canlar...
Anlatıyor Bogos Tovmasyan:
"1996'da
İsviçre'de üzerine ev yapabileceğim kadar bir toprak parçası satın
aldım. Bizde adettir temel atılmadan bir keşise (papaz) dua ettirilir.
Ama burada öyle her istediğinde din adamı bulamadığımızdan ve bir an
once evi yapıp yuvamıza kavuşmak istediğimizden, duasız attık temeli ve
evi bitirdik.
Eve girip oturmadan bari bir duamızı edelim derken, babam geldi aklıma. 1910 doğumlu 86'lık babamı çağırdım ve :
-Baba,
hayırlısıyla kendimize iyi kötü, başımızı sokacak bir kullik yaptırdık.
Sen daha hayattasın ve duan keşişlerin duası kadar sayılır, evi bir
kutsa da biz de hayırlısıyla girip oturalım.
86
yaşındakı keşiş baba, bastonuyla evin dört duvarını dolaştı. Her
duvarın üzerinde bastonuyla Surp Haç'ı geçirdi, evin bahçesinde bir tur
attı ve geldi oturdu.
-Oğlum dedi, evin hayırlı uğurlu olsun, güle güle ailece can sağlığıyla oturun.
-Sağol baba iyi ki sen vardın.
dedim ve elini öpüp, yanına oturdum.
Yaşlı babam, dudağını kımıldatıyor, titrek titrek bir şey anlatacak, konuşacak ama....O 'oğul ' bazen de 'lao' derdi.
-Lao bir şey söyleyeceğim ama..
ve durdu.
-Ama??
-Ama; yani evinden soğuma...
"Soğuma" deyince içimden bir şey koptu...
Babam devam etti;
-Hayırlısıylan evinin her şeyi kusursuz güzeldir ama bir eksiği vardır.
-Baba eksikliği nerden çıkardın? Kapı, pencere, çatı, banyo, tuvalet, mutfak her şey herkesin evi gibidir.
-İşte oğul dedi, her şey herkesin evi gibi olduğu için, eksiklik orada. Senin evin Ermenilerin evine benzemiyor.
-Halla! halla! babo bunu nereden çıkarıyorsun ?
Ev evdir, Ermenilerin evi nasıl olur?
-Oğlum
beni dinle. Ermeni evi dediğim, banyosu, kapısı, penceresi, mutfağı ile
ilgili değildir. Eksik olan evin etrafindaki meyve ağaçlarıdır. Biz
önce meyve ağaçlarını diker sonra evin temelini atarız,
atalarımızdan öyle gördük.
Ve başladı atalarımızın dikmeden asla bir evin temelini atmadıkları ağaçların isimlerini sıralamaya.
-Dut
ağacı, asma, üzüm ağacı, ceviz ağacı, elma ağacı, nar ağacı, kayısı
ağacı, incir ağacı, zeytin ağacı, badem ağacı ve bir de meyvesi olmayan
meşe agacı. Bunları diktiğin zaman senin evin de *Haygagan Hay duna
benzer.
-Iyi de baba bu soğuk memlekette yetişmez ki bu ağaçlar...
-Yetişir lao yetişir. Öyle bir yetişir ki gökyüzüne kadar uzanır.
-Baba dedim, uzanması ne işe yarar ki meyve vermedikten sonra?
-Oğlum.
dedi ve durdu... Bu ağaçlar meyve vermeseler de, Ermeni halkının simge
ve etiketidirler...Meyve vermeseler de, bahçede süs gibi de kalsalar
yeter...Şunu unutma oğul; insan ağaç olmadan yaşayamaz..."
Persler
döneminde, Ermeni halkına neden, ağac diken anlamına gelen "Fille"
dendiğini bizler, 1996 yılında baba oğul arasında yaşanmış olan bu
diyaloglardan çok net anlayabiliyoruz...
Zaman içinde bu "Fılle" sözcüğü tüm Hıristiyan halklar için kullanılan bir hakaret sözcüğüne dönüşmüş ne yazık ki...
Sözcüğün bu değişimi yaşaması, İslamiyetin yayılmasıyla doğru orantılı gelişen bir süreç...
Din
farkının sistem tarafından bilinçli olarak, Hıristiyan halka karşı bir
kışkırtma aracı olarak kullanıldığı yıllarda bu sözcük de tümüyle bir
aşağılamanın, dışlamanın ve ötekileştirmenin ifadesi olarak
kullanılmış...
"Kürtler; "FIlle-gulam" yani köle anlamında "fılle" derlerdi.
Bu anlamıyla kendileri için bir mal (!) yaratılmış olurdu.
"Tu Fılleye mini!" "Sen benim Fıllemsin"...
Birbirleriyle kavga ettiklerinde, biri diğerini acımasızca dövdü mü, dövülen şöyle derdi: "Ma niye ben senin Fıllen miyim?"
"Ma çima ez tu Fılleye te me?"
Babam rahmetli de olduğu son güne kadar, üzüntüyle, hiç iyileşmeyen bir yaranın acısıyla, bu cümleyi tekrarlar dururdu...
"Hey! hey gidi hey! Lehe lao lehe 'Fılle' ye!"
"Vur oğlum vur "gavurdur" !"
Burada "Vurmak" fiili "öldür" anlamı yüklenerek kullanılırmış. "
'Gavur'a' acımak gibi bir yanlışa düşmesin diye küçücük çocuklar, büyükler tezahurata dururlarmış ...
Çocukluğunda
yaşadığı çocuk kavgalarında yediği dayaklardan çok, büyüklerin tuttuğu
bu tezahurat yaralamıştı O'nu ve bu yarası iyileşmeden ayrıldı aramızdan
2008'in Mart ayında...
Düşünüyorum
da acaba bir halk için önce övgü, hayranlık, saygı anlamı yüklü olarak
kullanılan ama asırların sosyal, siyasal değişimlerin getirdiği
sonuçların günlük yaşamdaki tezahürü olarak, bir hakaret ve aşağılama
ifadesine dönüşen, bu "Ağaç Diken Halkı" bunca yaralayan başka bir
sözcük var mıdır?!
İşin ironisi ise sanırım, sözcüğün taşıdığı gerçek anlam ile sonradan yüklenen anlamı arasındaki korkunç uçurumda saklı...
Yukardaki başlığı bu nedenle attım...
"Biliyor
musun ben de bir "Fılle" kızıyım?" derken, taaa en başından başlarım
hikayeye, asırlar öncesindendir seslenişim, soruşum...
Anadolu'mun
bugününe baktığımda; önce Ermeni'siydi, sonra Kürt'ü ve bugün Türk
kardeşlerimizin bile "Birilerinin Fılle'sı" olduğunu görürüm...
Sözcüğe yüklenen son anlamıyla halklar, hep "Birilerinin" "Acınmaması gereken Gavuruydu."
HEPİMİZ FILLEYIZ..
O halde ?!..
Nereye varmıştık insan kardeşlerim?
Taa en başta olduğumuz yerdeyiz, asırlar öncesinde durmamız gereken yerde...
Hani son üç yıldır bağırılıyor ya; "Hepimiz Ermeniyiz" "Hepimiz Kürdüz!" "Hepimiz şuyuz ya da buyuz! diye...
Bence hepimiz "Fılle"yız diye bağırmalıyız, "Ağaç dikmeyi seven halkız" anlamında...
Dünya'lı
kardeşlerimin bir gün gezegenimizi sadece; "Ağaç dikmeyi seven
halklardan ibaret bir gezegendir Dünya" diye tanımlayacakları günlere
tez varmamız dileğiyle diyorum ki;
"Biliyor musunuz ben de bir "Fılle" kızıyım?"
Ağaç dikmeyi sevenlerin kızıyım!
"Tu zanî; ez jî kecikek "Fılle" me?"
Anjel Dikme
Paris
24-1-2010
*FILLE sözcüğü, küçük harflerle yazıldığında, klavyemde türkçe karakter bulunmadığından, noktalı ( i ) olarak çıkmaktadır.